Evliliklerde Uyuşmazlık

Ana sayfa » Blog » Evliliklerde Uyuşmazlık

Evliliklerde Uyuşmazlık Problemleri

Aile içerisindeki iletişimin temeli karı-koca arasındaki ilişkidir. Sağlıklı bir ilişki, iki kişinin bilinçli olarak düşünüp sorumluluk içinde aldığı karara dayanmaktadır. Sağlıklı ilişki içerisine giren eşler, öncelikle karşısındaki kişileri değerli ve onurlu görerek, onu olduğu gibi kabul ederler .

Kendi sınırlarının farkında olarak nasıl hareket etmeleri gerektiğini bilirler.Eşler, aile ve evlilik kurumunun sağlıklı işleyebilmesi için, kendi ihtiyaçları ile ailesinin ihtiyaçlarını ayırt etmeli ve bu anlamda ihtiyaçlar arasında denge kurmalıdırlar. Bu anlayış ve disiplin sayesinde uzun vadeli mutluluklar, kısa vadeli geçici doyumlara tercih edilmelidir. Bu da çiftlerin davranış, düşünce ve duygularından kendilerini sorumlu tutmakla mümkün olabilir.

Eşler Arası Çatışma

Eşler arasında yaşanan çatışmaların temelinde, her şeyden önce, evlilik gibi bir deneyimin ilk defa yaşanıyor olması gelir. Her iki taraf da, yıllar yılı alışkın oldukları çevrelerini terk etmiş ve yeni bir çevreye adım atmışlardır. Üstelik, aile adı verilen bu yeni çevreyi, tüm sorumluluklarıyla beraber, kendileri oluşturmak durumundadırlar.
Bu durum, ister istemez, eşler üzerinde ciddi bir yük oluşturur. Dahası, henüz birbirleriyle ilgili olarak ‘tanıma’ süreçleri bitmemiştir

Eşler evliliklerini sağlam bir temele oturtmak için birbirlerini iyice tanımak ve birbirlerine tam anlamıyla güvenmek ihtiyacı hissederler. Bu süreçte, eşlerin evlilik öncesi birbirleri hakkında zihinlerinde taşıdığı düşüncelerde ciddi değişiklikler olabilir. Çevremizde sıkça duyduğumuz gibi, “Ben seni böyle tanımıyordum,” “evlilikten sonra çok değiştin” yakınmaları bu dönemin tipik özelliklerindendir.

Ekonomik Temelli Sorunlar

Bu temel çatışma ve sorgulamaların dışında, eşler arasında ‘ekonomik sorunlar’dan, ‘eşlerin aileleriyle ilişkileri’ne; ‘iletişim biçimleri’nden, ‘evde kararların nasıl alınacağı’na; ‘eşlerden birinin mi yoksa ikisinin birden mi çalışacağı’ndan, ‘ev işlerinde iş bölümünün nasıl yapılacağı’na; ‘pazar alışverişini kimin yapacağı’ndan, ‘diş macununu ortadan mı yoksa ucundan mı sıkıldığı’na kadar.. pekçok konuda çatışma yaşanır.

Evliliğin ilk bir iki yılı, bu sorunların nispeten istikrarlı bir çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı yıllardır. Eşlerin anlayış düzeyleri ve olgunlukları nispetinde bu süre uzayıp kısalabilir. Aslında evliliğin tamamı da, eşler arasındaki uyumun derinleşerek daha köklü bir istikrar düzeyine ulaşması çabası olarak okunabilir.

Evliliklerde Çatışmalar

Bu durumda bilinmesi gereken nokta, yaşanan ve yaşanma ihtimali olan bu çatışmaların aslında çok doğal ve normal olduğudur. Bu çatışmaları bir patoloji olarak görmek, evliliğin doğası hakkında ciddi bir yanılgıdır. Çünkü, ait oldukları yerden alınıp tek bir kovaya dökülen soğuk ve sıcak suyun belli bir etkileşim sonrasında ortak bir ısıya kavuşması gibi, eşler de evlilik potası içinde ortak bir anlayış ve duyuş birliğine, ancak bu çatışmalar sonucunda ulaşırlar.

Çatışmalar, aslında, bir taraftan eşlerin birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı, bir taraftan da evliliğin başarılı olup olmayacağının sınanma yeridir. Çünkü eşlerin kendi tercihlerinde ne kadar ısrarcı, eşinin tercihlerine ne ölçüde saygılı olduğu, bu çatışmalar neticesinde belli olur.

Çatışmayı Çözme Becerisi

Tüm mesele, çatışmaların doğru biçimde çözümlenmesinde düğümlenmektedir. Sorunlu evlilikler genellikle çatışmaların çözüme ulaşamadığı ve giderek evliliğin bir girdabın daireleri gibi üzücü sona doğru ilerlediği evliliklerdir. Sorunların bir çözüme kavuşturulması ise elbette bir dizi şartın yerine getirilmesine bağlıdır.

Çatışmaların sağlıklı bir biçimde çözüldüğü ailede, eşler birbirlerini iyi tanır ve duygular karşılıklı olarak hissedilir ve paylaşılır. Duygu ve düşünceler olduğu gibi, yani abartılmadan ortaya konur. Daima sakinlik korunur. Taraflar kendileri için önemli olan hususları serbestçe ifade ederler.

  • Sorunlar şimdiki bağlam içinde ele alınır ve eski birikimler işin içine sokulmaz. Kesinlikle öğüt verme gibi karşı tarafa yanlış yaptığı ve anlaşılmadığı hissi yaşatacak davranışlardan sakınılır.
  • Keskin biçimde yargılamaya gidilmez. Kişiler kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebilir. Duygu ve düşünceler, ne az ne eksik, olduğu gibi ifade edilir. Karşı tarafın beklentisine ya da ‘en mükemmel’e göre ayarlanmaz.
  • Konunun özü ile konuya ilişkin olmayan ayrıntılar birbirinden ayırd edilir. Örneğin, aile içinde biri eve geç geldiğinde, ne kadar geç kalındığı değil, niye geç kalındığı, hatta niyetin ne olduğu üzerinde durulur.
  • Çatışmanın çözümünde, taraflar birbirlerini pozitif bir tutum içinde dinler. “O sussun da, ben ona ne diyeceğimi çok iyi biliyorum,” şeklinde, saldırgan bir tutum sergilemez ya da sözünü kesmez. Böylece taraflar birbirlerine “seni dikkate alıyorum ve seni önemsiyorum,” mesajını verir.
  • Bir konuşma sırasında yalnız bir çatışma üzerinde durulur; başka çatışma konuları çatışmaya katılmaz. Örneğin, “Hem geç kalıyorsun, hem de bana yardım etmiyorsun,” diyerek, iki konu birden ortaya atılmaz.
    Tek kişinin haklı çıkması yerine, iki tarafın da üzerinde anlaşabileceği bir çözüme yönelinilir. “Ben haklıyım, sen yanlış hareket ediyorsun,” tarzında davranılmaz.
  • Çözümlerin, her iki tarafın da kabul edebileceği, gerçekçi ve gerçekleştirilebilir ölçüde belirgin ve dengeli olmasına dikkat edilir. “Sen” yerine “Biz,” “Sen yapmalısın!” yerine “Biz yapmalıyız,” biçiminde ifadelerin kullanılmasına özen gösterilir.

Tehlike Sinyalleri

karşılık, eşler arasındaki iletişimi sabote eden birtakım tutum ve davranışlar, bir bütün olarak evliliği de gün geçtikçe daha olumsuz bir noktaya taşıyan tehlike sinyalleridir.

Çatışmaların sağlıklı bir biçimde çözüldüğü ailelere karşılık, kronik hale geldiği ailelerde, ya eşlerden birinin diğerine (genellikle kadın kocasına) bütünüyle boyun eğmek zorunda kaldığı; ya da eşler arasında sürekli bir güç mücadelesi yaşandığı görülür.

Böyle ailelerde, modern zamanın zihinlere zerk ettiği bireycilik fikri doğrultusunda hareket eden eşler, sürekli olarak, karşı tarafı kontrolü altına almaya çalışır. Eşler arasında duygu alışverişi çok azdır. Aile ortamına sevgisizlik ve anlayışsızlık hâkimdir. Ne akşam eve yorgun argın gelen koca, karısından güler yüzlü bir karşılama görür; ne de kadın çabalarına karşılık kocasından bir takdir ve teşekkür cümlesi duyar.

Aile Ortamına Sevgi

Aile ortamına sevgi ve anlayıştan ziyade, güçlü olan eşin diğerini sürekli denetim altında tutmaya çalışması damgasını vurur. Bu yüzden, zayıf olan eş duygu ve düşüncelerini ifade ederken hep korku içindedir. Ya da duygularını ifade etmekten çekinmektedir. Söyleyeceklerini hep önceden kestirmek zorundadır.

Göstermelik Davramışlar

Eşler birbirlerinden yapabildikleri kadarını değil, en mükemmelini ister. Temelde aile bireyleri arasında ötekini onaylama ve kabul etme krizi yaşanır. Yapılanın takdir edilmesi yerine, sürekli olarak ‘olması gereken’ vurgusu yapılır. Bu yüzden, her şey göstermeliktir; ötekinin beğenmesi için yapılır.

Bu tarz bir mükemmeliyetçilik sonucunda aile bireyleri kendilerinin oldukları haliyle hiçbir değerlerinin olmadığı, kendi düşünüş ve davranışının önemsiz olduğu hissine kapılırlar. Böylesi bir ortamda yetişen çocuklar da, umutsuzluk duygusuyla yaşar ve kendilerini değersiz ve yetersiz bulurlar.

Mükemmelliyetçilik Tutumu

Yaşanan olaylar çoğu zaman olduğu gibi kabul edilmez. Hep bir suçlama konusu yapılır. Her şeyin denetim altında tutulması ve mükemmel olması gerektiği düşüncesi hâkimdir. Dolayısıyla, aile ferdleri değersizlik duygusunun yanı sıra, kaygı ve utanç duygusu da yaşarlar. Böylece tamamen dışa bağımlı, kendi iç dünyasıyla kopuk, robot gibi yaşayan bir insan tipi, aile ortamında geçerli hâle gelir.

Küskünlükler

Kırgınlık ve küskünlükler, ifade edilemeden ve çözümsüz bir biçimde sürdürülür. Aile bireyleri birbirlerini anlamaz, birbirlerine anlayış göstermez